22 Ekim 2009 Perşembe

estetik kaygı - 2

Düşündüm, istatistikler çıkardım, bulgular elde ettim ve sekvensten en çok ekmek yiyen iki ismin Aziza Mustafa Zadeh ve Serdar Ortaç olduğu kanısına vardım. Şimdi efendim burdan da Aziza Mustafa Zadeh ve Serdar Ortacı aynı kefeye koymak, bir potada eriterek görmeye çalışmak falan ama sekvensi bir formül veya bir kalıp olarak ele alıp, bu iki ismin bu kalıbı en fazla ve iyi/tutacak şekilde varyasyonladığını düşünmek doğru mudur bilemem ama neticede gariptir. Bu arada birini zamanında bayıla bayıla gece gündüz dinlemişliğim, öbüründen fersah fersah uzaklaşıp yine de (tabi ki) kaçamamışlığım, gece gündüz maruz kalmışlığım vardır. Demek ki bende de bi gariplik var.

24 Eylül 2009 Perşembe

5 adımda son bir kaç günün özeti ve bir bakış açısı.

"ben koskoca x'i bitirdim, sanatı mı okuyamayacaksınız?"
"bana sanat merkezleri safsatasıyla gelmeyin"
"o hocalarınız o kadar değerliyse ben kendi makam aracımı veririm, gidip gelsinler"
"memleketin sanatçıya değil mühendise ihtiyacı var"
"madem o kadar başarılısınız, kaç makaleniz var acaba?"
seni duydukça kafanın içindeki kuş uçmaz kervan geçmez çölleri gördüm. başka da bir şey yoktu.
daha vahim olanı, bundan sonrasının böyle oluşu, neredeyse tüm "türdeş"lerimin senin gibi kafası hiçbirşeye basmayanların insafına kalacak olması.

1 Eylül 2009 Salı

umut sarıkaya'ya açık mektup

sevgili umut,
umut diyorum diye alınmıyorsun değil mi. bu gereksiz yakınlığımın yegane sebebi seni liseye başladığım sene okumaya başlamış olmam ve neredeyse üniversiteyi bitirecek olmam. Sebebimin tırtlığını da gördükten sonra anla ki bildiğin okuyucu şımarıklığı işte. "7 sene her hafta seni okudum, bir de sen beni oku. ben seni tanıyorum, sen de beni tanı" kendinibilmezliği. aslında çok kez kekimi böreğimi yapıp bir gece derginin kapısını çalmak istedim. fakat biraz böreklere abanıp sana bırakmazlar,"umuta yapmıştım, ona da bırakın" diyemem, sesim çıkmaz korkusuyla, biraz da, sandığımdan çok farklı bir adam çıkarsın da hayallerim yıkılır tasasıyla çok kez bu hevesimden vazgeçtim. elbet biliyorum ki bunca senedir benim kafamda bir umut sarıkaya çizmiş olmam ve buna uyup uymuyor olman senin zerre umurunda değil. fakat bunu özellikle 85-90 arası doğmuş kuşağıma mal olmadan önce düşünecektin umut! ben seni okuyarak büyüdüm desem yeridir yahu! bal gibi de önemli benim kafamdaki umut sarıkaya!
ben normal, okulunu okuyan, piyanosunu çalan eğlenceli bir kız çocuğuyken bugün detaycı, kategorize edici, kimseleri beğenmeyen, şüpheci, önyargılı, istemsiz olarak mutsuzluğa yüzünü dönmüş, fakat her mutsuz durumda olayı dışarıdan izleyen birisiymiş gibi yersiz tespitlerde bulunduğundan umursamaz gibi durduğu için kaç kez sevgilileriyle kavga etmiş birisiysem bunu sana borçluyum umut! şu an bu mektubu sanki sen kendine yazmışsın gibi bir hissiyatla okuyorsan, bunun sebebi yıllarca öyle veya böyle yazı yazmış bünyemde oluşacak bir nebze dil veya üslubun, seni fazla okumanın bir sonucu olarak ete kemiğe bürünüp iki,üç sene önce beni terketmiş olmasıdır.
seneler içinde bana para vermişsin gibi reklamını yaptım. seni sevsinler diye aile fertlerim ve arkadaşlarıma bin takla attım nedense. birisi "ben bunları anlamıyorum yaaa, nesi komik şimdi yeea" diyende kahırlar bağladım, o insanın hayatımdaki yerine sövdüm. bir dönem trt2 gibi kadın olmama ramak kalmıştı ki, trt2 gibi kadını okuduğumda silkinip kendime geldim. memleketimde zaten konser niyetine gidilecek 3-5 yerden biriyken ve ben hali hazırda kıllanıyorken, "dj zenci" ile birlikte babylondan iyice tiksindim. belki de sadece iyi niyetli olan ve bana yardımcı olmak isteyen dostumu "inceden meriçlik mi yapıyor lan yoksa bu" diyerek kendimden uzaklaştırdım. "sen de yalanmışsın dostoyevski" aklıma gelende her önsözü okudum. günlük rutinim arasında "peynir alayım, eve gideyim" olmamasının yegane sebebi peynire alerjim olmasıydı. itü'de öğretim üyesi, iyi niyetli ve eğlenceli bir adam olan eniştemi çerçevesiz gözlüğü ve top sakalı yüzünden hor gördüm. bir genç kızın ergenliği senin yüzünden burak saka kimdir, semih cumhuriyeti nerededir gibi sorularla geçti. Aşk acısı çektiğimi gören abimden gelen tavsiye "mont vereyim istersen, tuvalet de o tarafta" oldu. seni okumaya başladığımda 2 yaş daha küçük olsaydım özel okuldaki sınıfımdaki (ve mutlaka her sınıfta bulunan) tüm kıvırcık saçlı ve mavi gözlü canım arkadaşlarımdan haz etmiyor olacaktım. dahası, "acaba öğretmenimin içinde kalmış mıdır" diyerek kendisine gelen onca yaratıcı "we love you mrs. bilmemkim" temalı resim ve kart arasında ben tütün kolonyası verip rezil rüsva olacaktım. ucuz atlatmışım.                                                                                     durum böyle umut. mektubuma son verirken "umarım eğlendin" gibi birşeyler ima etmeyeceğim, şirinlik taslamayacağım. diyeceğim odur ki tüm bu süreç içerisinde sanma ki benim bu aldığım kategorize edici hal, önyargılı karakter, detaycı kafa bunca sene içerisinde sana pimapen yaptırtmadı, evine kat çıkartmadı, çeşmeye tatile göndermedi, mojito ısmarlamadı. sadece bunun farkında ol istedim. ha eğer bu dediklerim olmadıysa da kendi tasarrufsuzluğundur bilemem. ama sen o katı çıktıysan da hak etmişsindir, helal olsundur ve hatta neden daha fazla ve farklı yerlerde de yazarak o kata bir sinema sistemi döşemiyorsundur. diyeceğim bu kadar.
neticede ben umut sarıkaya olsam üstünde umut sarıkaya yazan tişörtle gezerim.
saygı ve sevgilerimle,
elif.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

böyle olurdu.

They tried to make me go to recap, but i won't go, go, go.                                                                        Johannes Brahms